24 Haziran 2010 Perşembe

unutmak yok


“nerelerdeydin” diye sorarsan ,

“hep eskisi gibi” diyeceğim;

toprağı örten taşlardan söz edeceğim

ve sürdükçe kendini harcayan ırmaktan

ben yalnız kuşların yitirdiklerinin bilirim.

gerilerde kalan denizi bilirim... bir de ağlayan ablamı



neden ayrı adlarla anılıyor ülkeler?

neden günler yeni günleri izliyor?

neden koyu bir gece birikiyor ağızda... neden ölüler!..



“nereden geliyorsun “diye sorarsan

bölük pörçük sözcüklerle konuşmak zorundayım

ağzı zehir gibi yakan araçlarla

çoğu çürümeye yüz tutmuş hayvanlarla

ve avutamadığım yüreğimle...



andaç değil yanımızda götürdüklerimiz

unutuşta uyuklayan sarımsı kumru değil

yaşlarla kaplı yüzler / boğazımıza yapışan eller

ve yapraklarından sıyrılan şey:

aşınmış bir günün karanlığı, acıyı kanımızla tatmış bir günün



işte menekşeler, işte kırlangıçlar

bize sevinç veren ne varsa

geçici ve küçük duyarlıkların

yan yana göründüğü küçük kartpostallarda



ama bu sınırın ötesine geçmeyelim

dişlemeyelim sessizliğin çevresindeki kabuğu...



ne karşılık vereceğimi bilemem

öyle çok ki ölüler

ve öyle çok ki al güneşle yarılmış hendekler

ve öyle çok ki gemilere vuran miğferler

ve öyle çok ki öpüşlerle kilitli eller

ve öyle çok ki unutmak istediklerim.!...

p.n

Hiç yorum yok: