10 Temmuz 2010 Cumartesi

diyalektik mutsuzluklar



bir uzak sabah denizidir gittiğin kapı

ellerinde rüzgârın taşınmaz çamurları var

köpürmüş soylarımı toplarken çürüyen yanlarımdan

inan batmış şehirler gibi onarılmaz anılar

gözlerinde unuttuğum o eski aciz miras

almaya gelsem soluğumda dalgın yosun kokusu

biliyorum artık hiçbir gemi beni taşımaz

ve yeniden büyür içimde mağrur bir zakkum gibi

terk edilmek korkusu



susarsın bir silahsızlanma akşamı

susarsın dudaklarında ıslıklar kanar

öpülmez dudakların ıslık yarası

mavzerdir dokunmalarım kirvem bilirsin

öpemem, öpersem tekmil bir aşiret tragedyası



hüznünü ver bana yeter, gizli hüznünü

kolları bağlı hüzün olsun dört yanım

ırağına vurma beni kirvem, ağlarım, delirirsin

sonra derler haklıdır sevdası

geç olur ki artık onarmaz rakılar

geç olur bir yaraya rakının dağılması



sen denize sırtını dönen uykusuz dağlı,

gemiler nerde (ki çoğu hüviyetidir melankolinin)

nerde aykırı mavzerler (onlara sığdıramazsın ki öfkelerini)

barut esmeri tenine sevdalarımı sürdüğüm

nasıl taşıdım bunca yıl delirmiş saçlarında

o eski şark yelini

biliyorum dokunsam parmaklarım kırılır

dokunmasam eşkiya uykusuzluğu çetin silahlar gibi.


m.m

2 yorum:

atesinsesi dedi ki...

gümüş kuşların vardı senin
karanlık gecelerimde
bronz tayların rüzgarın
bi de mor kedilerin
....

Evren dedi ki...

rakı içeyim dedim akşam akşam. serinliğe iyi gelir.
sonra şiire denk geldim, yüreğim titredi, gecenin serinliğine iyi denk geldi. hüznümü perçinledi.