(tıklayın & dinleyin)
sunu:
`istasyonda konuşan iki dilsizdi onlar
ayrılığı söyleyen kara gürültülerde
şaşkındır buralarda ayrı düşmüş aşklar
kış`ın ve silahların beyaz serinliğinde
l.a
k(adın) : feride
uyruğu: dünya;
dinin yok, dilin var
ve sonrasını ben bilirim
aynı yağmurlardan kaçarken bir saçağa düştük önce;
sonra gece; avluda bir kırık dal dursa üşür feride
tarihini düşünmedim, düşünmedim, ama tenimiz tanışır
ama tenimiz tanışır önce
ve terimiz...
o benim avradım olur gecelerce, günlerce;
sonrasını...sonrasını ben bilirim...
geceye yağmur inerdi işte böyle sicim gibi, ipince
giderek soğuyan dünyamıza kanat vururken kuşlar
ve hüzünle şaşırırken yolunu yitik yıldızlar,
feride, bir destan gibi yürüdü ömrünü
akmaya yaraşırken sular...
sonra sular sulara, günler günlere vururdu ve hayat onuda,
beni de hem ne kötü vurudu; hayvan gibi vururdu hayat,
küfür gibi, namlu gibi vururdu...sonra feride geceler boyu
uyurdu.ileride unutulmuş bir allah kendini doyururdu
ve susunca feride, yeryüzü boğulurdu...
yeryüzü yüreğimdi biraz da, kurudu... kurudu...
ben onu dilsiz ve dipsiz biçimlerden çaldım kimselere
kimselere bırakmam
öpüşlere sararım, gidişlere sorarım
kimselere...kimselere bırakmam!
feride başak kokar, esmer başak
gözlerini hep s(aklar) utanırken
sonrasını...
sonrasını ben bilirim.
günler turşu kıvamındaydı; şarkı söyler, rüzgar giyerdik akşamları.masamızda hep
ucu karanfil dururdu; yaralamızı sarardık, sorardık ihtilal dönüşleri, infazlara
sayardık...
kadınlar ve erkekler kendi aybaşlarındaydı: gelinler su başlarında,
şöförler direksiyon, gerillar silah başındaydı.bitmezdi tükürdüğüm savaşlarda `a
poletleri büyük beyni küçük`generallerin! orospular sızardı gecenin yırtmacından
yırtmaçların tenine küfür dolardı
ve küfür yazardı gazeteler
geceler küfür kokardı/ alkol ve sperm
günlerin yaslı yüzünde kirli kan
ve peçeteler...
peçetelerde günler turşu kıvamındaydı
faşizim kıvamında işkenceler
bir uzun yol şöförü yolları
yolları feride`yi andığım gibi anardı
geceye devriyeler dolardı
ne o
kimliksizmiydik?
feride hınca hınç grevdedir tek tip insan pazarlarında;
dağlara atarım, bulutlara katarım onu kimselere
kimselere bırakmam!
kül gecelerinden çalarken onu ateşlerin içinden
bastım bağrıma üzüm suyu damıtır gibi
sarar gibi ağrısını ışık kanatlı bir güvercinin
dirildim, diriltim onu kimselere bırakmam
kimselere!
sonra tenini tutkuladım avuçlarımda
mühürledim dudaklarını ateş kızıllığında
kattım onu yasak şarkılarıma, kitaplarıma
feride`yi şiir saydım biraz da...
nisan`ın kızıdır feride; bundandır nisan güneşi sinmiştir tenine ve kokusu
otların, kırlangıçların...
dağları uyutur koynunda kavgalara gidince; sonra aşk olur,
kadın olur bana gelince...ki aşkın saati, gömleği, takvimi yoktur; uçarı bir rüzgar
gibidir ansızın ne yana
dönse yüzümü ufka çeviririm.
sonrasını...sonrasını ben bilirim...
feride tütünü türküye banarda içier
yüreğinde bir tufan negatifleri
ölümden gelmiş, kollarıma yakışmış
bırakamam kimselere
k i m s e l e r e!
feride şiir huyludur, gül kokuludur
gül kokuludur gözleri ile gözlerime dokunur
dokunur
vaay!
o aşklar ki hayatın teninde sonrasız bir oyundu
dağıtınca bir yangının alanında süngüler
birileri anlatmaya koyuldu
`(...) bu gün kimse konuşmuyor(eski söylediklerini yinelemeyenlerden başka) , çünkü
dünyayı sürükleyen kör ve sağır güçler, öğütleri, haber vermeleri, yalvarıp
yakarmalarıdinleyeceğe benzemiyor.şu son yıllarda gördüğüm bizde bir şey kırdı.bu
şey, insanın güvenidir; o güven ki, insanlığın dilini konuştukmu bir başkasından
insanca karşılık göreceğimize inandırır bizi(...) insanlar arasında sürüp giden uzun
diyalog bitti`...
a.c
(herkesin bir feridesi vardır bilmezmiyim
herkesin bir ayakkabısı gibi birde şarkısı
herkesin bir kimsesi vardır bilmezmiyim
bir de kimsesizliği..)
gözlerimle gözlerime dokunuyosun
bir bilsen o an gözlerim oluyosun
kaçalım, beni gören sen sanacak
görüyormusun dağlara dokunuyor insanlar
giderek dağlaşıyorlar
görüyormusun adınla başlıyor her şey
karın eriyişi, yağmurun dirilişi
özlemenin ilk harfi, gücün hecelenişi
adınla!
adınla her şey: şarabın dökülüşü, sesmin eskimeyişi...
ben ise sana abanıyorum
büsbütün aşk kesiyorum...
yenile yenile bana abanıyosun sende
ateş kesiyor dudakların
saçların iri bir tutumak oluyor bu yangın yerlerinde
ben nereye gitsem biraz senden gelirim
ardımdan kuşlar ve uykular gelir...
feride
ey yaar!
gelip bana çıkıyor bu kent
ben kentlere çıkıyorum
kentler kent olmadı feride
bir türkü tutturup açabilmeliyim anlımı
gecelerinde
güne koşerken çocuklar güne erkenden
ya deniz yada dağ kokmalı yolları
çocuklar çocuk olmalı
aç bakmalı sevgiye
çocuklar bazen bir ülkedir
gözleri gök(yüzünde)
ter ve güneş kokarken işçiler evlerinde
herkes gibi olmalı, adı gibi
yoksa sonumuz olur feride
utanır rüzgarlar hakedilmiş iklimlere
çarşılarda kalabalık yürüyor
sanki topyekün bir ülke toprağın şiddetinde
ansızın o kalabalık soluyor`faili meçhul`lerde
(herkesin bir feridesi vardır ben bilmez miyim herkesin bir ayakkabısı gibi bir de
şarkısı herkesin bir kimsesi vardır ben bilmez miyim birde kimsesizliği...)
yanmaktan değil, yakmaktan 'müebbedenmen' ömrümde
iri dağlar, güzel kadınlar sevdim yine de
ve bir tutam hırçın gençlikle
yürüdüm takvimlerin amansız büyüsüne
yüreğim hep uçurumlar denginde
(ve hangi renkte olsak da
kalarak bizi sarıp sarmalayan günlerin asıl rengine
rengarengine...)
benim ömrüm hep beyaza kandı ey 'şarkısı beyaz'
ama hangi beyazı tutsam gri oluyor
sonra boğuluyor
kararıyordu...
hiçbir beyaz
bembeyaz;
hiçbir yaz,
yaz
kalmıyordu!
(bütün griler eskiden beyazdı feride...)
tüketmeden bir sevda ezgilerini bir ünlem olmak varken;
üç mevsim ilk yaza açılırken yeşile dolmak, yerküreyi
uçurumlarda bile sarmaşık gibi sarmak, tek telden her
tele bir akort atmak, dorukların dağlarına tutunup kalmak, meydanlarında, halaylarda
diz kırıp gülmek
varken;
sen sar ve sor bırakıp gitmek varken...
çünkü yalnız sana gelmiştim, dağılmıştım, sevmiştim;
kabaran belam, en umulmaz sularda vurgun yenilmiştim...
(artık sen... sen feride olsan da
bana böyle delice göz kırpan yeryüzüne kansan da
kansan da mahvolmuşum, mahvolmuşum!)
her yağmur bir gök bulur, elbet kendine; her yeşil bir dal, her su bir damla, her ateş
bir kül, her takvim bir yıl bulur elbet kendine! her yangın bir duman, her öğrenci bir
okul, her artı bir eksi, her yol bir taşıt, her soru bir yanıt;
her aragon bir fransa
her fransa bir elsa...
her karacaoğlan bir zülüf bulur (yeter ki bakmayı bilin, her yarin bir zülfü vardır);
her ressam bir tuval, her kış bir ayaz, her kitap bir okur, her şarap bir adam bulur
kendine; yeter ki şarap, şarap olsun, içen çıkar...
her deniz bir martı, her ömür bir tufan, her rüya bir uyku, her nota bir şarkı, her
mezar bir ölüm, her ağaç bir kök, her dağ bir duman, her güneş doğacak bir
kuytuluk bulur ya kendine,
bulur ya;
ben
senden
başka
sen
bulamam
b u l a m a m!
paramparça kıldım şiirimi
bu kadar b(ölüm) yeter mi?
s
o
n
r
a
a
ş
k:
sonra!
ve ben gittim yüreğimde kan gülleri
siz de o aşkın teninde dinamit sayın beni!
y.o
1 yorum:
thanx.
Yorum Gönder