göçebe, ırmağını gezdiriyor, suçortakları gibi,
gövde arayan bıçak, yarasıyla buluşuyor,
bağışlıyor yoksul sevişme taklitlerini
kalbimizin gam yükünden geçilmediği yalan,
yaralarımızı gösterecek kadar seviştiğimiz de.
h.e
ama ne duvarcının gürültüsü, ne başka ses. sezdirmeden, beni dünyanın dışında bıraktılar.
2 yorum:
Ah Haydar Ergülen, uzun şiirin canısın sen...
Karamela
Yanık şekerim sert, hayatsa daha berbat,
ikisinin de aynı kağıttan çıktığını unuturdum
unutmasına da, ben tuttum birini sevdim,
hayatı nasıl sevdiysem onu da öyle sevdim:
Tarçın Kokulu Kız, Carmen, Ay Carmela...
O nane likörüne bayılırdı ama, ben onu
sıcacık bir kahvenin dumanına benzettim,
o da beni birine benzetmiş olmalı ki, tuttu
aşk derdine düştü, şimdiyse terketme sevdasında!
Aşk dünyaya bizden önce gelmiş de erkenden
açmış gibi dükkanını, onun kokusuyla tanıdım
aktarları, acı sözlerini aşkın tuzu biberi saydım,
onun huylarıyla karşılaştım eski tuhafiyelerde:
Aynalı Pasaj, Bonmarşe ve Altın Düğme...
Biri birine uymayan binbir huy, binbir çeşit,
bir dükkana rastladım duvar taş, kapı kilit,
ne tatlı sözlerim açabildi ne iyi huylu şiirim,
karamela dükkanı olduğunu en sonunda öğrendim!
Şimdi yanık şekerim sert, hayat ondan da dert,
ben zaten tiryakiyim, ayrılık aşktan da berbat!
Ah karamela şekerim, aşk tatlı da insanlar berbat!
H.E
. la luna, zaten bu bloğun içinde o kadar çok h.e var ki, ah haydar, üstelik ben de kıskanıyorum bir şehri, benim böyle neyim var:)) sevgiyle.
Yorum Gönder