2 Aralık 2010 Perşembe



ey dalga dalga omza kadar uzanan yele!

ey bukleler!ihmalle yüklü güzel kokular!

bu akşam loş odamı bu saçlarda uyuyan

hatıralarla -ne haz! ne gaşy!-doldurmak için

onları havada bir mendil gibi sallasam!



gevşeklik veren asya ve yakıcı afrika,

bütün bir uzak alem,kayıp,nerdeyse ölmüş,

ey kokular ormanı, yaşar derinliğinde!

müzik üstünde başka ruhlar yüzdüğü gibi

benim ruhum da yüzer senin kokun üstünde.



gideceğim öz dolu ağacın ve insanın

iklim sıcaklığıyla baygın yattığı yere;

beni alıp götüren dalga olun, ey saçlar!

ey abanoz denizi,sende göz kamaştıran

bir yelken,kürek,alev ve direk rüyası var:



ses dolu bir liman ki orda durmadan içer

ruhum bol bol kokuyu,güneşi ve renkleri;

yaldız,hare içinde kayıp giden gemiler

ebedi sıcaklıkla pırıldayan bir göğü

kucaklamaya geniş kollarını açarlar.



sarhoşluğun aşıkı başımı daldırayım

bu siyah ummana ki öbür ummandan derin;

ve benim sallatıyla okşanan ince ruhum

yeniden bulsun sizi,ey verimli tembellik,
sonsuz sallanışları gül kokan işsizliğin!



sümbül saçlar,gerilmiş karanlıklar bayrağı,

bana veriyorsunuz çepçevre mavi göğü;

boğumlu örgünüzün tüylü kıyılarında

sıcakça mest olurum birbirine karışık

hindistan cevizi,mis,katarn kokulariyle



uzun zaman!boyuna!elim senin o ağır

yelene,yakut,inci,safir ekecek;

ta ki arzuma asla duygusuz kalmayasın

sen,rüyaya daldığım bir vaha,hatıranın

şarabını içtiğim bir testi değil misin?

c.b