6 Temmuz 2009 Pazartesi

savrulan külleri ömrümüzün


bir kızın kocaman gözlerinde gördüm

bulutların dağlara sessizce çöküşünü

çocuksu susuşları gördüm, kırılan sevinci

ve kalbimi puslu yamaçlardaki pusulara saldım

çobanlar çoktan inmişlerdi ovaya

bense yapayalnız bir ağaçtım doruklarda

harelenen sularda bir yanık kokusu

ve uzun boyunlu bir kızın gülümseyişi

ışık zamana bağlı zamansa onun kocaman gözleridir artık

anladım tarih de yazılmaz bir aşkın sayfalarına düşmüyorsa gün

yalnızdım, yapraklarım dökülmüştü bir bir

deryalara savrulup çöllere düşmüştü

bir duman tütüyor yine hangi kent yandı

hangi sokakta vuruldu sevgilim

bir demet menekşe bir avuç toprak

burkulan bir yürek miyim hep

sesimde bir yanma bir kekrelik

uzayıp giden bir çöl yalnızlığı

gazeteleri okumuyorum başım dönüyor

sulanmamış çiçekler gibi kuruyor her şey

her şey bir yolculuğun hüznünü taşıyor

gidip de gelmemek üzere bütün yüzler

puslu yamaçlarda bir çakal gölgesi

bir dağ suskunluğu yürüyor kentlere

yenilen biz miyiz yoksa aşklar mı

bir kızın kocaman gözlerinde görüyorum

savrulan küllerini ömrümüzün

bu kenti ayrılıklar yıkacak birgün biliyorum

ölümden şikâyeti yok ölüp gidenlerin

ama bir kızın kocaman gözlerinde yangınlar çıkıyor

acılar dehşetli kinlendiriyor beni

kabarıp duruyor içimde, kabarıp duran bir okyanus

yurdumu arıyorum batık bir tekne değilim

yurdumu arıyorum kızgın küller ortasında


a.t

Hiç yorum yok: