(tık&tık)
dün gece yağmur henüz yağmamış ama kendini müjdelemişken ve şehir medeniyetin ortasında bizi ışıksızlığa mahkum ederken, çok eski bir çocukluk oyununda olduğu gibi pikenin altında fenerle okunuyordu kitaplar. duvarlarda mumun titreşimi, eşyanın gölgesi, rüzgarın sesi ve sessizliğin sesleriyle ve belki de en çok kalbimin gürültüsüyle oturuyordum. parmaklarımız duvarda kurt şekilleri yapıp kulaklarını sallıyor, dışardaki köpeklerin sesleriyle hayat buluyordu. sertçe kapandı bir kapı, irkildim ve dağıldı duvardaki sürünün varlığı. çok eski bir söylemini hatırlayıp gülümsedim. ve aynı anda vadide heryer aydınlandı, ardından büyük bir gürültüye yenildi gökyüzü, elimdeki kitabın en arka sayfasını çevirip
"ve yağmur yağıyor.
incilerle donatıyor yakuttan çiçekleri.
bütün duygularım değişiyor."
diye yazıp tarihi not düştüm, seneler sonra birgün bu sayfaya baktığımda yağmur kadar, sessizliğinden düşen tuzlu damlaları da hatırlayabileyim diye.
y.
4 yorum:
ah ne kahraman ne cesur, ne güzel çocuklardık
her yeni günü ümitle nasıl kucaklardık
ah kaldırımlar biliyor, bi devir muhteşemdik
güz güneşinden hüzünlü, ilk yazdan şendik..
Yazın Sezeni hatırlattı tuzu damağımda kaldı..
tuzlu damlalarımız karışsın ki sonra yağmur gelip yıkasın yüzümüzü, bakalım göğe ve gülümseyelim, gökkuşağı çıksın o an canım y. olamaz mı?... olabilir :)
eh ben ağlarım şimdi.
valla ağlarım!
"Küçük, pür heves, gevherin katreler
Sokaklarda, damlarda pür ihtizaz
Olur muttasıl nevha-ger, nağme-saz
Sokaklarda, damlarda pür ihtizaz
Küçük, pür heves, gevherin katreler... "
(Küçük, istek dolu, inci gibi damlalar
Sokaklarda, damlarda hep titreşir
Ezgi söyler durmadan, ağıt yakar
Sokaklarda, damlarda hep titreşir
Küçük, istek dolu, inci gibi damlalar...)
tevfik fikret....
Yorum Gönder