19 Eylül 2011 Pazartesi

...






artık hiçbir şeye karşı değilmiş gibi
kayıtsızım

yolculuğun sonunda ormanda duyduğum sesi öldürdüm
amacım yoktu sesi öldürürken, ses öldüğü için de
hala amaçsız sayılırım

ormana karşı değilmiş gibi kayıtsızdım
ormandan çıkınca şehrin ışıkları ve ışıkların
suda işaret ettiği anlamların adı olan dünya
ile karşılaştım

dünyaya karşı da kayıtsızım
“anlamıyorum seni” diyen birine kendimi anlatmak
üzere uzattığım kitap hâlâ okunmadığı için,
bir gecenin sonunda anlatılmamak için yaşanmış
gönderilmemek üzere yazılmış bir
mektuba koyarak…
mantıklı olan her şeyin nedenini aradım
nedenini aramadığım için artık yalnızca ölümü
ve aşkı seviyorum

konuşma haline gelmeyen şeyleri
susmalı ve sonra ormanın güzelliğinden söz etmeli:
“kış henüz gelmişti, kar tertemiz ve her yer
bembeyazdı”
biz de mutluyduk
kimimizin sevgilisi vardı
sevgilisi olanların üstüne bir taş duvar yıkılıyordu
taş duvar üstümüze sessizce yıkılıyordu
ses ölmüştü çünkü nedenini aramadan

sevgilim sensiz olabilmek için sokaklarda
yürüyorum
sevgilim pencereden bakıyor ve yanıma şemsiye almaya
karar veriyorum

sevgilim sensiz olabilmek için durmadan “yağmur
yağıyordu” diye bir cümle tekrarlıyorum
sevgilim sokağa çıkarken şemsiyemi almayı unutuyorum
sevgilim son vapuru kaçırıyorum ve iskelenin aynasında
seni ve yağmuru görüyorum
hava soğuk sevgilim, bütün gün sobayla sevişiyorum

iskelenin aynası ve aynadakilerin işaret ettiği
anlamların adı olan dünya
ki ona bakarken hayatımıza bakardık
ya da şöyle söyleyeyim:
hayatımıza bakarken sanki ona bakardık
yansıttığı görüntü bakırı altın yapmıyor artık



daha neler yapmadım seni unutmak için, neler yapmadım

aşk filimleri seyredip sonra aşksız bir dünyada
yürümek istemediğim için aşk filimlerine gitmedim
kırmızı bir fular taktım bileğime şeytan kovmak için
arabamı bütün barların önünde park edilmiş görebilirdin
barda peşimden gelen o adama, şeytan kovmak için senden
ve hemingway’den söz ettim:
“çehov da bir amerikalıdır aslında”

neler yapmadım seni unutmak için, neler yapmadım

üstünde dünya haritası olan bir uyku tulumunda uyudum
iyi şeyler gördüm rüyalarımda
sonra bir gecenin sonunda
seni öldürdüğüm için kayıtsızca

ve artık vazgeçtiğim için omuzlarımı tutan o ellerden
uzun süre yaşayıp uzun süre öldüğüm
ve mezar taşıma “ernest ve scott” yazdırdığım için
kremalı çorbalar, et yemekleri ve şaraptan bıktığım
ve durulamalık konyak da çevirmediği için sessizliği
altına

“yağmur kayıtsızca yağıyordu” cümlesinin yerini
“yağmur yağıyordu” cümlesi aldı

sesi yaralı bir kaplan gibi bağırırken bıraktım
“yağmur yağıyor” dedikçe “kış henüz gelmişti, kar tertemiz
ve her yer bembeyazdı” diyen hemingway
ki boks yaparken yazardı
ya da şöyle söyleyeyim:
yazarken boks yapardı
durmadan sesleniyor şimdi bana:
dünya güzel mi?
sen soylu musun?
sevgilin var mı? mutlu musun?
eve dönünce kahve, yemekten sonra konyak içiyor musun?
yoksa hepten mi unuttun şarabın simyasını?


yağmur hiç yağmadı ben dünyaya baktığım sürece
bakır altına dönüşünceye dek hiç de yağmayacak zaten
kayıtsızım, korkarak ormanların başıma vuran gürültüsünden

a.g

3 yorum:

Yazgüneşi dedi ki...

"ormanların gümbürtüsü başıma vurur
nazlı yarin hayali karşımda durur...."

beenmaya dedi ki...

dünyaya karşı da kayıtsızım
“anlamıyorum seni” diyen birine kendimi anlatmak
üzere uzattığım kitap hâlâ okunmadığı için,
bir gecenin sonunda anlatılmamak için yaşanmış
gönderilmemek üzere yazılmış bir
mektuba koyarak…
mantıklı olan her şeyin nedenini aradım
nedenini aramadığım için artık yalnızca ölümü
ve aşkı seviyorum


daha ne söylenir ki!

sufi dedi ki...

Havayı koklayan adam "sağanak yağmur yağacak" diyordu oysa. Güzel dizelerdi yine sevgilerimle, tontini.