31 Ağustos 2009 Pazartesi
yaşanmış günün içinden
acı'yı verebilmek
30 Ağustos 2009 Pazar
puslu kıtalar atlası
...
"dünya bir düştür. evet, dünya... ah! evet, dünya bir masaldır"
o.a
...
...
ey inci kırıldığına acınma...kırılmakla parlayacak,apaydın olacaksın!
böyle o kırık dökük söylenecek.. ...
...
ey aşık, senin de suçun belli oldu.. artık suyu, yağı bırak da
............................................................................. kırık dökük bir hale gel!
mevlana
mesnevi (izbudak, ıv.341-46 )
29 Ağustos 2009 Cumartesi
yaşanmış güne not
28 Ağustos 2009 Cuma
güne not
kendini öldürenler
çok hayal kırıklığına uğradım, çok vicdan azabı çektim birkaç yıl içinde, yine de en içten sevdiğim şeyin bu susku bu dinginlik olduğunu söyleyebilirim. fırtınalara kavgalara göre degilim ben: bazı sabahlar tir tir titreyerek insemde sokakları dolaşmaya, meydan okur gibi atsamda adımlarımı, yine söylüyorum, tek istedigim şu yaşamdan, bıraksın gözleyeyim onu.
ama bu alçak gönüllülük bile bir kusur acılığı bırakıyor bazen. farkına ilk dün varmadım insanın yaşamak için başkalarından önce kendisine karşı kurnaz olması gerektiğinin. önceden, yaptıklarını kendi bilinçlerine karşı gösterecek bir nedenler zinciri hazırlayıp kötü bir davranışta bulunmayı, bir haksızlık yapmayı ya da yalnızca bir kaprislerini yerine getirmeyi başaran insanları kıskanıyorum. büyük kusurlarım yok (bu güvensizlik yüzünden savaştan çekilip sessiz bir yanlızlık aramak kusurların en büyüğü değilse)ama bana verilen pek az şeyin tadını çıkarırken kendimi kurnazca kullanmayı, kendime sahip olmayı bile beceremiyorum. "
c.p
25 Ağustos 2009 Salı
24 Ağustos 2009 Pazartesi
...
23 Ağustos 2009 Pazar
ahdım var
21 Ağustos 2009 Cuma
die neunte elegie
20 Ağustos 2009 Perşembe
zaman da değil
"belki zaman", diye düşünüyor adam:
"zaman eksiltebilir birikeni". oysa ne
zaman, ne de ona benzer şeyler - ona
benzer şeyler? - silebiliyor mekana
sinenleri. eşyalar değiştirilse de, yeni
badana yaptırılsa da degişmiyor ağrının
kurduğu sıra: değişmiyor çünkü sokak
adları, değişmiyor şehirler ve insanlar,
dünden bugüne inatla yürüyen inatçı
mantık: her mevsim, her dolunay,
yağmurlar, bahar aldatmacaları,
her kuyu, her kule, her balkon,
kadehler, mumlar, köpükler,
her kırmızı, her siyah, her gri,
her uyku, her düş, her uyanış
- yer etmişse - aynı çiviyi isteyen
bir delikte tıpatıp zonkluyor.
kimse yokken, yüksek sesle.
güne not
19 Ağustos 2009 Çarşamba
bekle beni
çok, çok, bıkmadan bekle!
sarı yağmurların hüznü basınca,
kar kasıp kavururken,
kızgın sıcaklarda _ bekle.
uzak yerlerden mektuplar kesilince
bekle beni.
birlikte bekleyenlerin beklemekten
usandığına bakma, bekle.
bekle beni, dönecegim.
unutmak zamanı geldigini
ezbere bilenleri
hayırla anma!
varsın oğlum, anam
hayatta olmadıgıma inansın,
ocak başında toplanıp
acı şarapla
yad etsinler beni.
sen bekle. onlarla birlikte
içmekte acele etme.
bekle beni; dönecegim,
bütün ölümleri çatlatmak için dönecegim!
“şansı varmıs.” desinler.
beklemedikleri için,
beni bekleyerek
düsman atesinden nasıl
korudugunu anlayamazlar.
sağkalışımın sırrını yalnız
senle ben bileceğiz _
başkalarının bilmedigi gibi beklemeyi bilmende.
18 Ağustos 2009 Salı
17 Ağustos 2009 Pazartesi
üzünç, sevgilim ya da nane otları
gençken renkli bir cepken sevgilim
çift bıçaklı bir sevinç
unuttum diye bir şarkı
gençken renkli bir cepken sevgilim
önüne çıkan her ata binme
doğudan gelen kimsesiz tekne
ona hüzün demeyi artık öğrendin
ya da kuzeyden gelen çift bıçaklı sevinç
karıştırma daha fazla bu otları
bak öğle güneşi
şapkanı indir
karıştırma sevgilim daha fazla bu otları
sana hiçbir şey dokunmaz biliyorum
arkanı döner hemen uyursun
sırtında çift bıçaklı bir sevinç
belki balrengisin kusursuzsun
onun için diyorum
karıştırma artık daha fazla bu otları
gençken renkli bir cepken sevgilim
Arizona'ya aşk ve hüzünle
gençken bizon derisi bir şapka sevgilim
adieu mes amours adlı bir şapka
indirdim unuttum diye bir işaret
ardından çift bıçaklı bir kahkaha
boşver sevgilim karıştırma şimdi bunları
gençken sarı bir gömlek sevgilim
bir fular ağızda pisiotu
boş arazilerde hızla kullanılan araba
gençken bira gözlerle situasyonist okuma
ve ağız dolusu kusma kusma kusma
kumsallarda slow ve Bee Gees
ve bok gibi genciz genciz genciz
şimdi kuzeyden gelen boş bir tekne
gözü alan sarartı
üzünç sevgilim ya da nane otları
.
l.m
yerçekimi karanfil
oysa ki seninle güzel olmak var
örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
bir ağaç ıslıyor tıkır tıkır yanımızdamidemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum iştesen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
o başkası yok mu bir yanındakine veriyorderken karanfil elden ele.
görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninlesana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk15 Ağustos 2009 Cumartesi
everytime we say goodbye
everytime we say goodbye, i die a little,
why the gods above me, who must be in the know.
think so little of me, they allow you to go.
when you're near, there's such an air of spring about it,
i can hear a lark somewhere, begin to sing about it,
there's no love song finer,
but how strange the change from major to minor,
everytime we say goodbye.
13 Ağustos 2009 Perşembe
my lover asks me
“what is the difference between me and the sky?”
the difference, my love,
is that when you laugh,
i forget about the sky.
n. k
11 Ağustos 2009 Salı
a woman walking with me
without divining you’re my love,
nor studied the lines of my palm
and not discerned four letters of your name,
everything can be denied
except the fragrance of the one we love,
everything can be concealed
except a woman’s footsteps moving within us,
everything can be debated
except your femininity.
what will become of us
in our comings and goings?
when all the coffee-bars have memorised our faces
and all the hotels registered our names
and the sidewalks grown accustomed to the music
of our feet?
visible like two goldfish
in a crystal bowl.
n.k
9 Ağustos 2009 Pazar
giz
b.k
ağır söz
söz, zamanın boynuna asılı anahtar. ağır ve hantal… kendi ağırlığını zamana taşıtıyor utanmadan. zaman, dilsiz yarası varoluşun; akmaz, kokmaz, yanmaz, yapışmaz, yok olmaz… söz kendini tekrarlar her yeni dirimle birlikte iz bırakmak için evrene. zaman bilir; izdüşümü yoktur düşsüz ömürlerin. zaman bilir; kavimlerin izdüşümü hayalleridir… zaman bilir; düş gücü cesaret gerektirir. bata çıka yol alırken patikasında evrimin, dil çıkaracaksın geçmişe! ve döndürürken başını bugüne, derin bir nefes alacaksın yarınından. kalbini çıkart kafesinden avuçlarınla. boşver sınamayı kendini, ağlama ardından ölen hücrelerinin. evrimsin sen milyonlarca senenin metamorfozu avuçlarında ki kalbin.
bak ne tuhaf, kalbinin atışını yazamıyorum. hangi harfleri birleştirmeli, ne yapmalı ne etmeli? bak! kalbinin kokusunu yazamıyorum. görüyormusun dil nasılda ağır?söz nasıl da zamanın boynuna asılı hantal bir anahtar?
olsun;
kalbim benim tek şiirim…
p.n8 Ağustos 2009 Cumartesi
7 Ağustos 2009 Cuma
14 anladım ki anlamadığımdır dünya
sen yazmıyorsun sana yazdırıyorlar
şiir gibi, yazdıkça yazmadığın mektuplar çoğalıyor
seni bir pula inandırdılar, pul aşkına senden
beklemedikleri mektupların gelmesini bekliyorlar
bunu çok düşündüm, bir mektup yazsam sana
ölümle aran açılır, istemem, dünyayla da
açılır, senden uzak olduğum sanılır
ve inanmazsın o pula diye korkuyorum,
çünkü çarpışsın istiyorum iki mektup
birbirine giderken!
kaç kere çarpıştığını unutmadım iki sözün
bir cümleye doğru söylendiğinde
şiddetinden değil hayır taşıdığı iyilikten
çarpıştı sözlerimiz ve kırıldı kederinden
onların yolunu gözleyen cümle,yarası
bir zarfın içinde sarılmayı bekliyor,
dilde eski bir 'ah' kaldıysa bundan,
belki de ölümün fazla anlaşılmasından!
belki de ölüm ne kadar anlaşılsa
o kadar fazla gelir insana
fazla gelir skandal da
kaç kere çalıştım oysa
bu ölüme hayatta
kaç kere sildim kaç kere
yazdım bu ölümü şiirde
ölüm dedim anlaşıldıkça
fazla gelir insana
anlaşıldıkça az gelir hayat
cinayet işlendikçe az
dünya zaten skandal
anlaşılsa da anlaşılmasa da
ve meğer bir skandal olacakmış
ölüm insandan kovulunca
ben kurtuldum dedim
şiirden dedim
başkası yazsın ölümü
dedim yazmadı kimse
yağmur, biraz önce sayılır
ben de biraz önce söyledim
yazıyı teselli etmek için
ölümden ayrılmak dedim
zor gelmiştir hayata
ben inandım ne dediysem
yazının da inanmasını diledim
başka birşey diyemedim
ölümle anladığımız bir yerdi oysa
dünyanın en eski sokağı hayat
ölümün gölgesinde çok serindik orada
o kadar serin olmadık bir daha
bulmaca çözecek kadar sıkılırdık
ve elimize gazeteyi alır almaz
yine mi bunu sormuşlar derdik
canım ne var bunda çocuk oyuncağı
yukarıdan aşağıya, soldan sağa
içinde ölüm geçen tek bulmaca
hayat
a
y
a
t
6 Ağustos 2009 Perşembe
görünmenin karanlığı
bu bir utanç yazısıdır.herkesten özür dilerim.
bişey yazmak zorundayım,çünkü bütüm ömrümce,
mukayese kabul etmez ama ölmek istediğim üç an oldu
bu da onlardan biridir.
hani bunlar olacağına ölseydim dersiniz ya,işte o anlardan.
şimdi...
bana son derece ahlaksız nick le yorum yazan ...
bu mudur erkekliğin?
erkek adam dediğin benim bildiğim lafını öyle uygunsuz nicklerin ardına saklanarak söylemez
bu ne terbiyesizlik ...
bu ne ahlaksızlık...
bu blogda adımı,şerefimi koyarım ortaya
ne bir ahlaksızlığım vardır
ne başka tür münasebetlerim
burdan bunu yazan ahlaksıza hodri meydan diyorum
ne ahlaksızlığım varmış benim...
bir tek kişi çıksın ispatlasın...
benim terbiyem yetse o nicki buraya yazarım
ama bunu yazan bilsin ki...
herkimse
umurım bu gün çektiğim üzüntü kadar çeker.
güzü inciten yara
suların inceldiği yaz günleriydi…
atlar büyürdü göğsünde
hız gibi duran şeyler vardı
akşamları eve dönüyordu gün.
gitmek yürürdü!..
nasıl yeşildi evler nasıl beyaz
inerdi gökten ay
oyun bilmediğimden olsa
trenler varmış
giden akşamlar gibi…
yeni bir yaz derdim
bulutlarda kuğu
yakardı kanatlarını…
gittiğin yerde yokluk
tenhada aşk
susardı…
kaldıkça güzü inciten yara büyür!..
memeler taşardı taşlıktan kekeme
bir kadın kendine
durmadan nasıl bakardı
akardı kokusu göğün
bölünürdü zaman
böylece ölürdü
tenha…
üstüne yıkılırdı güzelliğin
kaldığın aynada
göz sığmaz çünkü
durulur rüya
kayıklar bulurdum tarlada
içinde uyurdu zaman…
d.e
5 Ağustos 2009 Çarşamba
nar
sonra bir başkası konuşup dedi ki:"ben de senin kadar genç olduğum zamanlar böyle hayaller kurardım,ama artık her şeyi ölçüp taratabiliyorum ve bütün umutlarımın boşa olduğunu anladım."
ve üçüncü tane konuştu: “bize böyle güzel gelecek vaad eden hiç bir işaret göremiyorum.”
ve bir dördüncüsü: “fakat böyle güzel bir gelecek yoksa hayatımız ne kötü olur!”
bir beşincisi: “ne olduğumuzu bile bilmezken niçin ne olacağız diye çekişiyorsunuz?”
ve yedincisi dedi ki: “her şeyin ne olacağını biliyorum ama bunu sözcüklere dökemiyorum.”
sonra sekizinci konuştu ve dokuzuncusu ve sonra daha bir çokları, sonra hepsi birden konuşmaya başladılar ve bir sürü ses arasında hiç bir şey anlayamaz hale geldim.
ve tam o gün çekirdekleri az ve hemen hemen sessiz olan bir ayvanın içine taşındım.
h.c
korkan bir aşkın şiiri
bir güvercin uçuşu güzelliğin
bulurlar adını bir deniz eskisinde
usulca yere düşer yüzün.
gölgeli yerlerin vuruyor uykuma
bir kez daha kırılıyor gün.
genişliyor sesin,
uzaklıklarımızdan yontulan hüzün
gökyüzü kadar durgun, okyanus kadar öfke.
bulutların dökülüyor üstüme
sabahı kovalıyorsun. gözlerin
mavi bir gül oluyor
yıldızlara uzuyor boyun.
kayboluyoruz birden,
iki ağzından öpüyorum seni
huysuz ve haylaz yerlerinden.
uykusu kaçmış bir çocuksun sen
dünyam sana gövdem kadar aralık.
nehirleri atla, üşüyen geceleri unut
üstümden geçsin avuçlarından dökülen sular.
sürek avlarından kurtardık birbirimizi
ama öldük.bir ırmak olup gömüldük içimize.
bir dağa sarılarak özlerken seni
naylondandı kent.
4 Ağustos 2009 Salı
kristal
yabancıyı kapının önünde,
gözyaşını da gözlerde arama.
yedi gecedir ufkun ufka yolculuğu,
yedi yürek boyunca vurur el kapıya,
yedi yerk sonra akar fiskiye
p.c
cam seslerinden bir anı
bir anı kaldı
kısacık bir andı,
o çok duyarlı dengeler
yansıdı
ipe dizilen inci
dünya ile kişi
ilk yazdı, sonradan saydam birşeyler
yağdı
uyum karıştı ince havaya
kısacık bir andı, belki farkında bile
değildin sen
çıkarken
anıların cam kırıkları gibi
toplandığı o an
başka anıların anıları
geçiyor aklımdan...
l.m
aşk
kendi gövdesinden dışarı
kapatıldığın aşktan*
çünkü aşk hapishanedir
kendini biriktiren
için için ve kendiliğinden
çözülen günü geldiğinde
kilidinden
m.m
dejavu
öylesine
3 Ağustos 2009 Pazartesi
zaman
2 Ağustos 2009 Pazar
1 Ağustos 2009 Cumartesi
green fairy who lives in absynth wants your soul
senin gecen
II.
senin gecen